GFTVBlog
Baktıklarımız Ve Gördüklerimiz
”Görünen değişiyor, görünmeyen değişmiyor.”
- Platon
”İnsanın gözü ancak bildiği ve anladığı şeyi görür, ancak daha derin bilgi ve kültürün bize gösterdiği birçok şeyi, önümüzde durduğu halde yıllarca görmemiş olabiliriz.”
- Wolfgang Van Goethe
”İnsan kendi gözündeki dikeni her zaman tam zamanında görebilse, ne kadar iyi bir yaratık olurdu.”
- Lev Nikolayeviç Tolstoy – Diriliş
Üç büyük yazar. Üçü de farklı ülkelerden farklı kimliklerden. Tek ortak yanları ise görmek hakkında söyledikleri sözler ya da göremediklerimiz…
Bakmak ve görmek yıllarca tartışmalara neden olmuş ve bundan sonraki yıllarda da olması gereken bir konudur. Hayatımızın çoğu evresinde yaşadığımız bir şeydir. Peki, bakmak ve görmek nedir? TDK’de anlamlarını araştırdığımızda bakmak için ‘’bakışı bir şey üzerine çevirmek.” olarak yorumlanmıştır yani bakmak, genel tabirle bir göz gezdirmektir. Görmek ise ‘’ göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek.‘’ olarak açıklanmıştır. Bu iki tanımı karşılaştırdığımızda acaba bizler hangi tabire uyuyoruz? Sadece bakıyor muyuz? Yani onu gözetliyor, ilgileniyor, anlamının farkına varıyor, gelişmesi için emek veriyor muyuz? Yoksa görüyor muyuz? Bir şey hakkında bir yargıya varıyor, değerlendiriyor; belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olup, yaşıyor muyuz? Ya da her ikisini de yapıyor veya yapmıyor muyuz? Üst üste soruları bir yığın şeklinde koyduğumuzda elbette bu soruların cevaplarını bulmamız gerekiyor ki; yeni sorular sorabilelim. O zaman gelin hep beraber, bu cevapları bulmaya çalışalım.
Yaşadığımız çağın en büyük sorunlarından biri; kitleler halinde amiyane tabirle, bakar körler haline gelmemizdir. Zaman ve mekân kavramını yitirdiğimiz şu günlerde, gözümüzün önündeki şeyleri bile görmekte zorlanır hale gelmemiz, acaba ne kadar iyidir? Bunu bilmek zordur. Nereye gittiğinin hesaplarını yapmamız o kadar da güç değildir. İçinde bulunduğumuz dijital dünya ile birlikte; televizyonlar, tabletler, telefonlar ve daha nicesi ile çevrilmiş hayatlarımızın konfor ile donatılması, rahat bir yaşam sürmemize neden olmaktadır. Bu konuda tam bir genelleme yapmaktan şimdilik kaçınsam da çoğunlukla böyle olduğunu aslında hepimiz az çok biliyoruz. Elbette ki herkes bu rahatlıktan faydalanamamaktadır. Pastanın dilimleri adaletli bir şekilde dağıtılmamakta ve bunun sonucunda eşitlik kavramı, anlamını yitirmekten başka bir şeye yaramamaktadır. Bu haksızlığa bazı kişiler sadece bakmakla yetinse de görenler, harekete geçmeye çalışmaktadırlar. Tabi karşı gelmeleri bir sonuç oluşturuyor mu? Kimi zaman evet diyebiliriz. Çoğu zaman ise olumsuzdur. En azından şu taraftan bakarsak önemli olan şudur ki sadece bakmıyorlar görüyorlar. Harekete geçiyorlar. Durmaktan her zaman daha iyi olan bir şeydir hareket etmek.
Bir Robottan Farkımız Yokmuş gibi
Yaşadığımız dünyada zor olan bir şeydir hareket etmemek. En önemlisi bu hareketin ne yönde olduğunu saptamak ve yaptığımız eylemlerin sonucunun olumlu yansımalarını görmek, her bireyi elbette mutlu eder. Hareketin içinde bir hareketsizlik statikle şen dünyada görmemizi zorlaştırır. Teknolojik gelişmeler ile birlikte ileri düzeyde bir iletişim içinde olsak da aslında aynı zamanda bir o kadar iletişimsizlik içinde olmamız sizce de kendi içinde bir ironi taşımıyor mu? Elbette ki bakmak, görmek ve iletişim bu üç kavram günümüzde robotik bir hal almaya başlamıştır. Bunun sonuçları ise hiç de iyi bir yere doğru gitmemektedir.
Dijital anlamda gelişmemiz ve her geçen gün daha da gelişiyor olmamız muhteşem bir şey olabilir. Başka bir taraftan sorguladığımızda da sadece bakan insanlar haline gelmemiz de bir o kadar acıdır. Evet, bakmak kelimesinin derinlerine indiğimizde gözetlemek, incelemek, aramak, anlamak ve farkına varmak gibi kelimelerle karşılaşsak da, günümüzde yaşadığımız yoğun etkileşim ile diğer anlamları kaybetmemiz kaçınılmaz oluyor. Örnek vermek gerekirse, yolda gördüğümüz bir afiş ya da resim veyahut bir yazıya sadece bakıp geçmemiz. Nerede olduğunun çok da bir önemi yok telefonda ya da bilgisayarda olsun bu neredeyse değişmemektedir. Sonrasında aklımızda o baktığımız şeyler ile ilgili hiçbir şey kalmamaktadır. Adeta bir robottan farkımız yokmuş gibi. Görmüyoruz. Hepimizin birbirinden farklı olan hayatlarında gözlerimizin önüne perde inmiş gibi hayatımıza devam ediyoruz. Etmemiz gerekiyor. İşte tam da bu noktada bizim o hayatlarımız aslında bizlere özel olmadığı tüm gerçekleriyle birlikte ortaya çıkıyor. Bunun sonucunda da günümüzde farklılıklarımız yok denecek kadar azalıyor. Sınıfsal açıdan ayrımlarımız olsa da bu çarkın içinde olmamız görmemizi engelliyor. Ya da bizler buna izin veriyoruz, belki de gerçekten ne görüyoruz ne de bakıyoruz.
Hiçbir Şey, Eskisi Gibi Olmayacaktır.
Elbette ki hayat devam ediyor. Sabah yatağımızdan uyanmamızla birlikte gün içinde öyle bir etkileşim içine giriyoruz ki görsel anlamda baktıklarımız çok fazla gelebiliyor. Reklamlar, filmler, diziler, posterler ve bunlar gibi çeşitleri arttırdığımızda bakmak ve görmek öyle zorlaşıyor ki bir seçim yapmamız gerekiyor. Seçimlerimizin iyi ya da kötü olduğunu tartmamız ile birlikte sonuca varmamız gereken o noktaya geldiğimizde ise bu kadar görsel anlamda yoğun bir saldırıya uğrayan gözlerimiz, aklımız bunu kaldırmakta zorlanıyor. Onlar adına gerçekten üzülüyorum. Yaşadığımız bu zamanda, bakmak ve görmek o kadar da kolay değil. Ayrı bir uğraş ve emek gerektiriyor. Ne zaman ki baktıklarımız ve gördüklerimizi algılamamız biraz olsun yükseldiğinde, yaşadığımız çağın bu bombardımanından bir nebze olsun sıyrılabildiğimiz zaman, hayatımız bir o kadar daha kolaylaşacaktır. Bunu yapmaktan başka şansımız yok. Göremediklerimizi gördüğümüzde, bakamadıklarımıza baktığımızda çoğu şeyin değiştiğinin farkına vardığımız o an, hayatımızda yaşayıp yaşayabileceğimiz en büyük devrimi gerçekleştirmiş olacağız. İşte o zaman hiçbir şey, eskisi gibi olmayacaktır.
Yazar: Burak Elveren
Sitemizdeki diğer yazılara buradan ulaşabilirsiniz.