GFTVBlog
Camdaki Kız: Bir Yeniden Başlangıç Hikayesi
Kitaplarında kendisine gelen hastaların hikayelerini başarıyla akıcı bir şekilde kaleme alan bir yazardan bahsedeceğim. Okuduğum Camdaki Kız romanı hakkında yorumlarıma gelmeden size biraz yazarı tanıtmak istiyorum. Gülseren Budayıcıoğlu 1947 yılında Ankara’da doğmuştur. 1966 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanmıştır. Öğrenci iken TRT Ankara radyosunda ve televizyonunda kadrolu spiker ve sunucu olarak görev yapmış ve sonrasında Ankara’da serbest hekimlik yapmıştır.
İlk olarak hastaları ile olan görüşmelerini kaleme aldığı Madalyonun İçi isimli kitabını çıkardı. 2005 yılında hastaların sosyal güvencelerini kullanarak Sağlık Bakanlığından ruhsatlı Ankara’nın ilk özel psikiyatri merkezini açtı. Madalyon psikiyatri merkezinde kendisi gibi başarılı hekimler ile çalıştı. 2008 yılında Günahın Üç Rengi, Hayata Dön ve Kral Kaybederse isimli eserlerini yayınladı.
Yazar diğer kitaplarında olduğu gibi tekrar gerçek bir hikayeye değiniyor. Kitaptaki kişilerin tanınılmaması adına oldukça fazla değiştirilmiş, bunu da yazar zaten belirtiyor. Kitapta birçok hikayeye değinilmiş fakat en baskını Nalan ve Hayri’nin hikayesi bu yüzden ben de buna yönelmek istiyorum. Aslında kitabın tanıtım bülteninde bir aşk hikayesi yazsa da aşktan çok kendimize dersler çıkarabileceğimiz, bazı yerlerde toplumumuzun düşünce yapısının yüzümüze çarpacağı bir kitap.
“Camdaki Kız”ı düşününce benim aklımda Nalan canlanıyor. Eğitimli, zarif adeta bir kraliçe modeliyle herkesi büyüleyen birisi. Nalan, daha doğduğu andan itibaren hüzün onun yakasını bırakmamış. Annesi ergenlik çağındayken sürekli akrabalarının tacizine maruz kalmış ve sonrasında istenmeyen çocuk olan Nalan’ı dünyaya getirirken ölmüş. Nalan anneanne ve dedesini anne-babası olarak görüyor. Anneanne ve dede, kızlarına olan yaslarından dolayı Nalan’dan hep uzak durmuşlar, sevgiye ve ilgiye aç ve muhtaç olarak büyüyen, bu yüzden birçok zekasal sorundan öğretmenlerinin desteğiyle dönen Nalan’ın ruhunda sevgisizlik hep bir yara olarak kalmış. Nalan’a karşı olan her türlü vazifelerini yerine getirmişler lüks içinde büyütmüşler fakat bazen insan her şeye sahip olsa da mutluluğu yakalayamıyor. Sevilme ihtiyacı ya da takdir edilme ihtiyacı hep orada duruyor, işte Nalan böylesine soğuk bir ortamda hastalıklıymış gibi uzak durularak büyütülmüş.
Üniversiteden sonra iç mimar olup çalıştığı şirketin sahibinin oğlu Sedat ile evlenir. Ailesinde göremediği sevgiyi Sedat’ta arayan Nalan bir gün olsun mutlu olamaz. Yine her şeyi vardır ama onun istediği şeyler hep manevi açlıktandır. Daha sonra Nalan bebeğini kaybeder ve ciddi bir depresyona girer. Gel zaman git zaman Nalan toparlamaya başlayınca eşinin kardeşi tarafından desteklenerek işine geri döner. Şoförü olan Hayri, Nalan’a ilgisini belli etmeye başlar. Nalan onurlu ve gururlu olduğundan Sedatla boşanıp lüks hayatını bırakıp Hayriyle ilişki yaşamaya başlar. Hayri’nin onu kısıtlaması ona bir sevgi belirtisi gibi gelir ve sevildiğini hisseder. Sonradan Hayri’nin evli ve üç çocuğu olduğunu öğrenir. Hayri’yle yaşadığının yanlış olduğunu bilmesine rağmen aradığı samimiyeti, sevgiyi, doğallığı Hayri’de bulduğu için bir süre böyle devam ederler. Daha sonra Hayri Laz Kızı adında başka birine aşık olur ve Nalan’dan ayrılmak ister. Zaten bunun için de Gülseren Hanım’a giderler çünkü Nalan’ın intihar etmesinden korkarlar. Terapi, kadınlık bilgisi, kişisel değerini tayin etme, haklarını bir erkeğe vermemek, hiçbiri umrunda değil Nalan’ın. Onun tek isteği, iri kıyım, kırmızı montlu hiç de entelektüel ve kibar diyemeyeceğimiz hatta oldukça kaba saba Hayri’nin kendisini bırakıp gitmemesi. Laz Kızı Hayri’nin evli olduğunu öğrendiğinde ondan eşinden boşanmasını talep eder ve bir süre daha sabredip karşılık bulamayınca Hayri’yi öldürür. Nalan büyük bir boşluğa düşüp kendine yeni bir hayat kuruyor ve mesleğine yeniden başlıyor.
Olayları özet geçersek; Nalan kafasında hayatı Hayri şeklinde kodlamıştı. Onsuz bir hayat asla Nalan için yoktu ve bu yüzden kendini kısıtladı, sosyal hayatını kısıtladı, çevresinde kimsesi kalmadı. Böyle çaresiz toksik bi r durumdan uyanışa geçmesi beni en çok sevindiren yer oldu. Sonunda zor da olsa kendi ayakları üzerinde durup hayatına yeniden başlamayı başarabildi.Kitabı okurken Hayri’ye öfkelendiğim birçok an oldu. O küçükken hep gururu kırılmış, sürekli dayak yiyip takdir edilmemiş birisi. Kendisi için imkansız olan kadınları elde ettikçe kendini saygı duyulur bir kişi gibi hissediyor. Yazarın kitapta yaptığı gibi aslında olayların bir o kadar içinde ama bir o kadar da dışında ve mesafeliyim. Her davranışın altında yatanın geçmişteki yaralar olduğunu gördükten sonra hoşlanmasam da onu anlamaya başlıyorum.
Bu aslında yazarın okuduğum üçüncü kitabıydı ve diğerlerinde olduğu gibi bu kitapta da asla sıkılmadım. Oldukça akıcı bir dille yazılan Camdaki Kız, daha ilk sayfalardan sizi içine çeken ve birçok fikrinizi değiştiren, belki de özgüveninizi tazeleyen hoş bir kitap olmuş. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim, yazarımız Gülseren Budayıcıoğlu’nun kalemine sağlık.
Yazar: Zeynep Karagüz
Sitemizdeki benzer yazılara buradan ulaşabilirsiniz.