Connect with us

Kültür & Eğlence

ÖZEL HABER/ ANNA LAUDEL’DE ARDAN ÖZMENOĞLU VE PROF. DR. MARCUS GRAF İLE SÖYLEŞİ

Published

on

Ardan Özmenoğlu, “Bu İşin Sonu Yok” isimli kişisel sergisi kapsamında Anna Laudel’de gerçekleşen söyleşide, küratör ve sanat yazarı Prof. Dr. Marcus Graf’ın sergi ve çalışmaları hakkındaki sorularını yanıtladı.

Biz de GazeteFestivaltv ekibi olarak bu söyleşide bulunarak hem sergiyi tekrardan gezme fırsatı yakaladık hem de sorularımıza cevap bulduk.

Özmenoğlu, özgün baskı tekniklerini farklı materyallerle birleştiren ve yine bu teknikle cam heykeller üreten ve neon yerleştirmeler yapan bir sanatçıdır. Post-it kağıtların üzerine yaptığı ipek baskılarıyla tanınmıştır.

Söyleşinin başlarında Marcus Graf benim de merak ettiğim bir soruyu yönlendiriyor Ardan Özmenoğlu’na: Neden post-it? Zamanında baskı atölyesinde çalıştığından bahsederek konuya giriyor Özmenoğlu. İpek baskının daha güçlü bir ifade oluşturabilmesi için üç boyutlu hale getirmek istiyor ve bir gün bunu atölyeden çıkmadan önce deniyor. Geri geldiğinde zamanın etkisiyle post-itlerin katlanmış ve kıvrılmış olduğunu fark ediyor; bu ona çok güzel gelmiş. Daha sonra işin içine boyalar, yazılar giriyor; farklı yönelmeleri deneyerek katları artırıyor. Bu süreçte baskı öncesinde ve sonrasında gerçekleşen kazalar da eserlerin bir parçası oluyor ve bu hataları sevdiğinden bahsediyor. Özmenoğlu’nun tabiriyle ‘’mükemmelliği rastlantısallıkla yakalayabilmek’’ eserlerinde karşımıza çıkıyor.

Marcus Graf söyleşinin devamında renk seçimlerinin nelere bağlı olduğunu soruyor sanatçıya. Ardan Özmenoğlu, içinden gelerek yaptığını söylüyor ve bunu bir örnekle anlatmaya çalışıyor. Duvardaki ‘’Suleyman The Magnificent’’ tablosundaki pembeyi işaret ederek buraya bir pembe lazım diyerek bu seçimi yaptığından bahsediyor. Bu noktada Graf hata olduğunu düşünerek attığı bir eserinin olup olmadığını soruyor ve Özmenoğlu’nun cevabı ise ‘’Her zaman bir şans tanırım.’’ oluyor. Sanatçının eserlerinde rastlantıya, kazalara da yer olmasını Marcus Graf hem plan hem plansızlık olarak değerlendiriyor ve ‘’Sanat tarihçileri için çok lezzetli bir şey.’’ diyerek açıklıyor.

Ardan Özmenoğlu üzerinde durduğu konular hakkında onu ne etkiliyorsa, ne dikkatini çekiyorsa onu sunduğunu söylüyor. Bu bazen tarihten ilham aldığı bazen de günlük hayatta karşımıza çıkan ‘’Cumaya Gittim Gelicem’’ sözünü yine aynı adlı neon çalışmasında kullandığı gibi eserlerinde kullanıyor. Marcus Graf ‘glocal’ bir sanatçı olduğunu söylüyor Özmenoğlu’na hem global hem yerel sorunları eserlerinde görebildiğimizden.

Söyleşi ‘’Bu İşin Sonu Yok’’ sergisi üzerinden devam ediyor. Anna Laudel’in üç katında gerçekleşen sergide sanatçının post-it notlar üzerine ipek baskı çalışmaları, neon yerleştirmeleri ve cam heykelleri sergileniyor. Ardan Özmenoğlu Anna Laudel’in de sergiyle yarıştığını söylüyor. İzleyicinin dikkatini çekip dağıtabilecek mimariye sahip bir bina, ya da dışarıdaki manzarada aynı etkiyi yaratabilir. Bunu göz ününe alarak Özmenoğlu ‘’Öyle bir yarışalım ki dışarı hiç bakmasın.’’diyor. Parçaları her katta bir oyun gibi düzenlediğini söylüyor: Poker. İzleyici kartları her yerde bulabilir. Galerinin duvarlarında, merdivenlerde ya da bir cam heykelle aynı odada. Marcus Graf pokeri seçmesinin nedenini soruyor bu noktada. En popüler oyun olduğunu söyleyerek başlıyor açıklamaya sanatçı. Hem zekanın önemli olduğu ama aynı zaman da şansın da bir o kadar etkili olduğunu vurguluyor. Kartların onun elindeyken çekilmiş fotoğraflarını kullanması da onu izleyiciye daha çok yaklaştırıyor.

Marcus Graf post-it notlar üzerine yaptığı çalışmalarının yanı sıra sanatçının sergideki cam heykelleri ve neon çalışmaları üzerinde de duruyor. Özmenoğlu cam paneller, guaj boya, oje ve pileksi kaide kullandığı cam heykellerinden bahsederken kendine şu soruyu sorduğunu söylüyor: ‘’Zamanı nasıl hapsedebilirim?’’. Yaprağın düşüşünü nasıl yakalayabileceğini düşündüğünden bahsediyor. Bu heykellerde de daha çok ağaç ve çiçek görüyoruz. Neon çalışmalarında geldiği son noktanın da sergideki post-it resim üzeri neon yerleştirme ‘’Mehmet&Berra’’ olduğunu söylüyor. Graf’ın sorusu üzerine neonda ilgisini çekenin ışık ve renk olduğunu belirtiyor.
Marcus Graf’ın Ardan Özmenğlu’na yönlendirdiği sorulardan biri de serginin adının nereden çıktığı. Sergide bir hurdacı arabasında gördüğümüz ‘’Bu İşin Sonu Yok’’ neon yerleştirmesinin aslında gerçekten bir hurdacının arabasında yazdığını öğreniyoruz. Özmenoğlu da serginin ismini oradan almış. Bunu kendimize her neredeysek her ne iş yapıyorsak yapalım söylediğimizi fark etmiş. ‘’Benim için de sanatın sonu yok, resim yapmanın sonu yok.’’ diyor.

Söyleşi sırasında Prof. Dr. Marcus Graf bir küratör olarak serginin düzeninden de bahsediyor. Her katta farklı bir ritim olduğundan, görsel dengeyi başarılı bulduğundan söz ediyor. Köşeye bir şey asmak ya da eserlerin bazılarının keskin bir çizgide olmaması ya da bazılarının aynı hizada olması Ardan Özmenoğlu’na ait bir ritim.
Son olarak Marcus Graf söyleşi sırasında sanatçının eserlerinin sarkastik bir tarafı olduğunu söylüyor ve mizah dengesini nasıl kurduğunu soruyor. Ardan Özmenoğlu’nun verdiği cevap ise sanata ve sanatçıya verdiği önemi gösteriyor. ‘’Korkmuyorum. Sanatçıyı sanatçı gibi görmeli, sanatçıyı sevmeliyiz. Nasıl bir insan, ne düşünüyor…’’ İnsanların sergilere gidip sanatçıları eserlerinden yola çıkarak tanımaya çalıştıklarını söylüyor. Ardan Özmenoğlu’na göre ise tam tersi: ‘’ Sanatçıdan esere gidilmeli.’’