Kitap
Öykü Kitapları İnkılap Kitabevi’nde!
Öykülerin sürükleyici, eğlenceli, renkli, duygu dolu dünyasında yolculuklara çıkmayı seven okurlar için, İnkılâp Kitabevi’nin öykü kitapları inkilap.com , dr.com.tr ve kitapyurdu.com’da!
Bir Taksiciye Üç Kere Susarsan Bir Daha Konuşmaz – Onur Gökşen
“Tamer’i biliyo musun?”
“Uzun? Sakallı olan mı?
“Hah o evet!”
“Niye sordun ki?”
“Ölmüş lan, damdan atmış kendini.”
“Ha siktir!”
İntihar fikrini sıradanlaştırıp adamların konuşmalarını arkamda bırakarak içeri girdim. Üç yatak vardı içeride. “Beyinleri kanamış üç insanı 5 metrekare odaya tıkmanın adı ne zamandan beri sosyal devlet oldu?”, diye düşünmemeye çalışarak -çünkü kafam o sırada kızı delirmiş kadının topuğu yırtılmış çorabıyla meşguldü- Mithat’a dönüp en içten gülümsememle:
“Vay! Aslan bacanak, naber yaaa?” dedim.
Bacanağın yatağının hemen yanındaki sehpada yarım kilo muz, bir kilo armut, bir kilo elma ve yarım şişe kolonya duruyordu.
O an delirdim ve bir daha eve dönemedim.
Fazla Sıfır Beş Ucun Var Mı? – Onur Gökşen
“Onur Gökşen’i samimi bir yazar olarak tanıyorum, belgesel niteliğinde, esprili ve kaygılı hikâyeleri var. Bunları okurken artistik çabasını çok güzel gizliyor, hatta bunu fark etmiyorsunuz bile. Benim kanaatim, bu en güzeli. ‘Ne güzel anlatmış ne güzel yazmış’ı unutturacak kadar duygusal malzemesi olması, elbette şans değil. Buna uğraş denir. Uğraşıyor adam. Yani uğraşmış hep, arsada top oynarken de “N’oluyor lan burada?” diye uğraşmış. Başına gelen her şeyde uğraşmış, düşünmüş, biriktirmiş. Bence bu birikenleri cebe atıp gideceğine yazarak paylaşması, bu zanaata âşık oluşu okuyana ‘Oh be’ dedirtiyor. Kaplama nostalji ve kaba güncel eleştiriye mesafesi, huysuz ama yine de umutlu bakışı, hikâyelerini sevdiriyor.”
-Cem Yılmaz
Kesin Temassızlık Var! – Onur Gökşen
Dedem –herhalde üzüntüsünden– sigarası biter bitmez paketten bir sigara daha çıkardı, o sırada Mert geldi balkona. Kafasına banyo havlusunu sarmış, sadece gözleri gözükürken elindeki oklavayı döndürüp saçma sapan hareketler yapıyordu. Dedem küçük torununu o halde görünce büsbütün kahroldu, tek laf etmeden sigarasını yaktı. Üzüntüden o kadar derin bir nefes çekti ki, sanırım duman kalın bağırsaklarına kadar gitti. Kardeşimden umudu kesmiş olan dedem bana dönüp, “Sen bu çocuk kadar salak değilsindir umarım” ses tonuyla, “Sen neler yapıyorsun bakalım Onur?” diye sordu.
Keşke Japon Olsaydım! – Onur Gökşen
Sağımız solumuz ormanlarla dolu muhteşem bir yoldan eve dönüyorduk ama orasının evimiz olmadığını biliyorduk. Kadıköy’ü, çocukluğumuzu özlüyor, bunu kendimize bile anlatamıyorduk.
Arabada Cengiz Kurtoğlu şarkı söylemeye devam ediyor, Ermeni bir doktor New York’ta elli yıldır vatanını düşlüyordu.
Aşkın Kursağında Kalan – Sinan Tuzcu
… Aşk bazen sadece biter.
Kursakta izi kalır.
Her hikâye kendi gerçekliğini içinde saklar. Yazarken hayal gibidir, okurken gerçeğin ta kendisidir. Herkesin bir hikâyesi vardır; eksik ya da yarım kalmış, başlamadan bitmesi gerekmiş… Canı yanıp susulmuş, kan kusup kızılcık şerbeti denilmiş. Kimi hayatı teğet geçip ölümle sınanmış, kimi “hasretinden prangalar eskitmiş”… Hikâye bu ya; sonunda herkes eksik kalmış, tamamlanmamış duygular, yaşanamamış aşkların diyarında kursakta kekremsi bir tat bırakmış.
Bu kitapta okuduğunuz hikâyeler gibi… İyiliğin ve kötülüğün ortasında kalanları, hayata tutunamayanları, tutunup düşenleri, yel değirmenlerine karşı Don Kişot olmayı, hayatta kalmak için acımasız davranmayı, bazen de kendini yok saymayı elinizde tuttuğunuz Sinan Tuzcu’nun Aşkın Kursağında Kalan kitabında okuyacaksınız.
Sinan Tuzcu, Böcek romanının ardından hayata dair hikâyeleri anlattığı bu kitabında Türkiye’nin gerçekliğine de ayna tutuyor. Kitap; zaman, mekân, olaylar, karakterler farklı olsa da hayata dokunan herkesin hikâyesini konu alıyor…
Her Perşembe Saat 4’te – Fatih Türkmenoğlu
Önemli olmak ile “değerli” olmak arasındaki ayrımı yaşamına taşımış bir dostun kaleminden dökülmüş, son yıllarda okuduğum en “samimi” kitap.
-Aret Vartanyan
Gerçek, yardımsever; iyiliği, doğruluğu ve dürüstlüğü benimsemiş karakterler, yaşattıkları samimi paylaşımla beni kurgu dünyasından çıkarıp günlük okuyor havasına büründürdü. Teşekkür ederim.
-Meltem Cumbul
Fatih Türkmenoğlu’nun yazdığı her bir hikâye sizi dönemlere, zamanlara, kendi iç dünyanıza götürüyor. Yokluğun, yoksunluğun sokaklarından kadınların var olma hikâyesine uzanan bu uzun yolculukta, her bir hikâye birbirinin içinden geçiyor.
-Mert Fırat
Fatih Türkmenoğlu, kıyıda kalmış kadınların hikâyesini anlatıyor. İyi bir seyyahın kavrayışıyla ABD’den Türkiye’ye kıyıları gözler önüne seriyor.
-Özgür Mumcu
Bir çırpıda değil bir yudumda bitirilecek kitap Her Perşembe Saat 4’te. Hikâyeleri okurken her bir karakter sizde hayranlık uyandıracak.
-Tan Sağtürk
Gürül gürül akan, aynı anda hüzünden neşeye geçebilen, her biri roman tadındaki hikâyelerinden, sadece hayatı bir kasırga gibi yaşayan kadınların değil, erkeklerin de etkileneceğinden eminim!
-Tuluhan Tekelioğlu
Engin insan gözlemcisi olan Fatih Türkmenoğlu’nun karakterleri sizlere çok tanıdık gelecek, güneş gibi içinizi ısıtacak, cesaret ve umut dolduracak.
-Pelin Batu
Onlar’ın Öyküsü – Ömür Sabuncuoğlu
Herkesin bir öyküsü vardır bu hayatta…
Bazısını yaşarız, bazısını izleriz, bazen de okuruz. Mesleklerinin zirvesindeki isimler Onlar’ın Öyküsü’nü kaleme aldı bu kitapta. Bir de şiirimiz var. Okuyamayan kız çocuklarımız için yazdılar. Şu an elinizde tuttuğunuz ve aldığınız her kitap, o kız çocuklarımızın eğitimi için kullanılacak.
Ajda Pekkan “Sessizlik”
Arzum Onan “İki Zeynep”
Belçim Bilgin “Işık Çocuklar”
Bergüzar Korel “Mucizenin Adı: Babam”
Demet Evgar “Ben Kim miyim?”
Fatma Girik “İşte Benim Sevdam”
Monik İpekel “Yaşı Küçük Kalbi Büyük”
Nazlı Çelik “Mehmet”
Nebahat Çehre “Ülkemin Acı Gerçeği”
Ömür Sabuncuoğlu “Canım Ağabeyim”
Sıla Gençoğlu “Tomurcuk”
Songül Öden “Baykuş”
Şükran Ovalı “Kilitli Dolap”
Bu yazıları kaleme alan tüm isimler, bugüne değin güzel davranışlarıyla, başarılarıyla ve iyilikleriyle hep hayatlarımıza dokundu. Umarım bizi bir araya getiren bu saf ve iyi enerjimiz, o minicik kalplerin hayatına da aynı güzellikte dokunur.
Bizim Öykümüz – Ömür Sabuncuoğlu
Ömür Sabuncuoğlu, ünlü isimleri bir araya getirerek okuyamayan kız çocuklarının okumasına teşvik için çıkardığı ilk kitabı Onlar’ın Öyküsü’nün ardından bu kez Bizim Öykümüz’le okurların karşısına çıkıyor… Yine geleneği bozmayan Sabuncuoğlu, Bizim Öykümüz’de de birbirinden değerli isimlere yer veriyor… Kitabın tüm geliri okuyamayan kız çocuklarına yardım için aktarılacak.
Onlar’ın Öyküsü kitabında 126 kız çocuğuna destek sunuldu, Bizim Öykümüz’de de yine aynı desteği sunmak üzere yola çıkıldı. Sosyal sorumluluk için bir araya gelen isimler öykülerinde kendi hikâyelerini de ilk kez paylaştı. Çocukluk anılarından gençlik yıllarına uzanan anılarını öyküleştiren ünlü isimleri hayranlıkla izleyenler, bu kez her bir satırı hayranlıkla okuyacaklar…
Öykülerin içinde dolaşırken film izler gibi olacaksınız; üzüleceksiniz de ağlayacaksınız da… Her şeyden de önemlisi, hayatın tüm zorluluklarına inat ayakta kalmanın sırrını da okuyacaksınız…
Ali Keçeli “Müzeyyen: Hayalinin Peşinden Koşan Kız”
Bensu Soral “Leyla’”
Birce Akalay “Kimsin Sen”
Dilan Çiçek Deniz “Çiçek”
Ebru Akel “İlk Aşkım”
Elifnaz Albayrak “Yolculuk”
Erkan Kolçak Köstendil “Sus”
Gökçe Bahadır “Kırmızı Eşarp”
Gupse Özay “Delikanlı”
Oylum Talu “Daha Çok Erken”
Ömür Sabuncuoğlu “Karla Gelen Mutluluk”
Şebnem Bozoklu “B-14”
Yasemin Özilhan “Ben”
Yasmin Gülman “Önceki Ben, Sonraki Sen”
Kimsesiz Şarkılar – Gökhan Dağıstanlı
26 Aralık 1978 günü, titrek bir İstanbul akşamüstünde geldim dünyaya. Gençlik yıllarım 1989 senesinde taşındığımız ve hâlâ büyük bir aşkla oturduğum Koşuyolu’nda geçti. Sevmeyi de burada öğrendim, sevilmeyi de. Hayatı olabildiğince endişesiz, telaşsız ve tadıyla yaşamak Koşuyolu’nun karakteridir ve her temas edene ama az ama çok bulaşır. Birçok olası hırsımı bedenimden kazıyan da gereğinden fazla içselleştirilmiş bu semt karakteri oldu.
İlk yazı denemelerime 1990 senesinde başladım. Hep yaşımdan çok büyük şiirleri, dev gibi şairleri sevdim ve çok âşık oldum. Beni, yazılarımda lirik anlatıma iten de bu oldu.
Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olurken koluma taktığım anılarım ve o sıralardan getirdiğim dostlarımla hep gurur duydum. 1996-2000 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Makina Mühendisliği eğitimi aldım. Rasyonaliteyle romantizmin harmanlanması böyle böyle gerçekleşti. Ne gerçekle tam barışabildim ne gerçeksiz yaşayabildim. Mesela işimi hep çok iyi yaptım ama iş hayatını hiç sevmedim.
Kısa bir süre önce bu kıyasıya sömürü düzenini arkamda bırakıp, hayatıma yazar olarak devam etmeye karar verdim.
Şu hayatta, ailemi, arkadaşlarımı, Türk sanat müziğini, rakıyı ve Beşiktaş’ı çok sevdim. Ve ağlamadan söyleyeyim, babamı çok özledim…
Bilgi için tıklayınız.
Sitemizdeki benzer haberlere buradan ulaşabilirsiniz.